Sayfalar

10 Haziran 2010 Perşembe

John Berger Uzaylı mı?

Kim bu adam? Nasıl büyümüş? Annesi babası kimdir? Hayatında ne yaşamış ki John Berger olabilmiş? Bir insan nasıl onun sahip olduğu "bakış"a ve "görme"ye ulaşır? Doğuştan mıdır John Berger'lik? Sonradan edinilir mi?

Herhalde herkes hayran olduğu biri için benzer şeyleri merak edebilir. Ama Berger'in büyüsü aslında bu adamın yazılarını çok iyi anlayıp da onları nasıl böyle anlattığını anlayamamaktan gelir bana göre... Kör bir hintli kızın, onun çıkardığı seslere gülerken fotoğraflarını çekip altına "o bu fotoğrafları hiç göremeyecek. Ben onun nezdinde hep hayvan taklidi yapan görünmez bir yabancı olacağım" yazısını düşmesi... Duygudan arınmış gibi duran düşünceleriyle insanı kendine ve tam da kalbindeki duygulara yöneltmesi... Sanki kalbiyle konuşuyor ama bize düşündüklerini söyleyebiliyor... Kalp (ya da duygu) bir düşünme biçimi olup çıkıyor. Ve sanırım tam da buna "sezgi" deniyor. Bergson demiş bile...

Biri çıkıp "Jonh Berger Olmak" diye bir film yapmalı, onlarca kitap yazmalı, Berger'i anlatabilmek için yapabildiği herşeyi yapmalı...

Yaratıcılık, artistliği gerektirir mi!?

"Yaratıcılık bir karşılaşma edimi içinde ortaya çıkar ve karşılaşma merkeze konulursa anlaşılabilir..." (Rollo May, Courage to Create)

Yaratıcı olmak için yaratıcılığı ya da yaratıcı insanların nasıl yarattığını anlamak gerektiğini düşünmek sanırım büyük bir hata... Ama ben öyle yapmaktan kendimi alamam! Bir kitap mı okuyacağım? Önce adamın hayatını, kitaplarının eleştirilerini okur, sonra kitabına başlayabilirim. İlk cümledeki gibi karşılaşmalarla doludur aklım ve işin yaratma kısmına sıra gelince, karşılaşmanın büyüsünü kaybetmekten korkarım. İnsanlığın eski korkusu bu olsa gerek; Ya hayallerim gerçek olmazsa!?...

Oscar Wilde'mı demişti? insanın hayallerinin gerçekleşmemesinden daha büyük bir trajedi varsa o da hayallerin gerçekleşmesidir... Ama belki de bu sadece nankörlüktür:)
Neyse, iki seçenekte bizi mutlu etmeyecekse bari hayallerimizi gerçekleştirerek mutlu olmayalım:) Aslında ikiden çok seçenek olduğunu düşünürsek bence mutlu da olabiliriz:))

Lalique bir takı tasarımcısı mıydı!!!?

Dogadan aldıgı izlenimler Lalique'i Cezanne kadar etkilemiş olmalı... Lalique, çocukluğunda dağ, çayır gezerek erik ağaçlarını, defne yapraklarını saatlerce seyreder, onların eşsiz uyumu karşısında büyülenir sonra onları küçük kağıtlara çizermiş. Doğadan ilham alan bir sanatçının, taşlar içinde de opali seçmiş olması çok anlamlı değil mi? Opal de doğa gibi, kestirilemez, beklenmedik, ışıklı, esintili canlı bir varlık adeta.

Ve nasıl ki Cezanne'ın bir ağaç tablosunu görüp onun tarafından ele geçirilmeden önce bir ağacı gerçekten görmediğimizi rahatlıkla söyleyebilirsek, Lalique'in "Flüt çalan kadınlar" tasma kolyesini, "Siren" diademini,"Şakıyan kuşlar" broşunu görmeden önce takının gerçek anlamda ne olduğunu ve ne olabilecegini hissedemeyecegimizi düşünürüm...

Sözün özü Lalique, bir takı tasarımcısı değil, bir sanatçıydı. Darısı başımıza...